-
1 döviz
döviz s3) Spruchband nt -
2 hariç
I s1) ( dış)evin haricinde außerhalb des Hauses... \hariç mit Ausnahme von...erkek kardeşi \hariç herkes oradaydı bis auf ihren Bruder waren alle dahazır bulunanlar \hariç Anwesende ausgenommen -
3 el
el s1. 1) Hand f\el \ele Hand in Hand\el çırpmak in die Hände klatschenbir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellenbir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen\elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerbenbirini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnenbir şeyi \elde tutmak etw besitzen\elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben\elden çıkmak abhandenkommenbir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandelnbirini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten\elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür\elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen\elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können\elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!\elinden iyi iş gelmek geschickt seinbir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmenbirinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen könnenbir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein\elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händenbirinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw\elini ayağını öpeyim ich flehe dich anbirine \elini uzatmak jdm die Hand reichenbir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die anderebirinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Handçek \elini! Hände weg!sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand\elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbarbu \el das liegt auf der Hand\elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können3) ( iskambilde)iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben2. s\el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein\el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
См. также в других словарях:
pasaport — is., Fr. passeport Yabancı ülkelere gidecek olanlara yetkili kuruluşça verilen, yabancı ülke yetkililerinin kimlik incelemesinde geçerli olan belge Pasaportlar için Emniyet Dairesine gittim, orada lafa daldım. R. H. Karay Birleşik Sözler gri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bozmak — i, ar 1) Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor. 2) Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir. A. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dış pazar — is., ekon. Bir ülkenin mal satabildiği yabancı ülke … Çağatay Osmanlı Sözlük
döviz — is., ekon., Fr. devise 1) Ülkeler arası ödemelerde kullanılabilecek para, çek, poliçe vb. her türlü ödeme aracı 2) ekon. Yabancı ülke parası 3) Propaganda, tanıtma amacıyla üzeri yazılmış bez veya karton Birleşik Sözler döviz işlemi döviz kuru… … Çağatay Osmanlı Sözlük
efektif — is., ekon., Fr. effectif 1) Bankacılıkta nakit para 2) Banknot ve metal para 3) Merkez Bankası tarafından alım satımı yapılan ve Türk lirası olarak kurları belirlenen yabancı ülke parası Birleşik Sözler efektif alış efektif döviz efektif fiyat… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el kapısı — is. 1) Geçimi sağlamak için çalışılan yer El kapısı kızcağızın öyle canına yetmiş ki soğan ekmeğe bile razı. H. Taner 2) Bir kızın gelin olarak gittiği ev 3) Genellikle başkalarının evi 4) Yabancı ülke Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller el… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hariç — is., ci, Ar. ḫāric 1) Dış, dışarı Hemen on dakika yürüyünce kasaba haricine çıkılır. S. F. Abasıyanık 2) Yabancı ülke, dışarı On yıl hariçte kalmış. 3) zf. Dışta kalmak üzere, dışında sayılmak üzere, müstesna Dişçi koltuğu hariç, kim bir koltuğa… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
flört — is., Fr. flirt 1) Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki 2) Birbirine duygusal ilgi duyan kadın ve erkek Gerçi birçok flörtleri olmuş ama karar verip de içlerinden biriyle yuva kurmak cesaretini gösterememişti. H. Taner 3) mec. Siyasal bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
özgür — sf. 1) Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, serbest, hür Muallim Naci den önceki çevirmenler de çok özgür bir çeviriden yanadırlar. S. Birsel 2) Yönetim bakımından yabancı bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pazar yeri — is. 1) Pazar kurulan yer 2) Yabancı bir ülkenin mallarını satma olanağını sağladığı ülke Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller pazar yerine dönmek … Çağatay Osmanlı Sözlük